Grup Başkanvekilimiz ve İstanbul Milletvekilimiz Bülent Kaya, TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na baş sağlığı dileyerek başlayan Kaya, “Gelecek Parti'mizin çok kıymetli genel başkanı Profesör Doktor Ahmet Davutoğlu Bey'in kıymetli dayısı Veli Arslan Bey'in vefatını üzüntüyle öğrendik. Başta Sayın Başbakanımız olmak üzere bütün ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz. Kıymetli dayımız Veli Arslan Bey'in de mekanı cennette olsun, Cenab-ı Allah ruhunu şahit eylesin diyerek taziye dileklerimizi de iletmiş oluyorum” dedi.

Körler Sağırlar Birbirini Ağırlar Şeklinde Toplantı Yaptılar

Gazze dramının maalesef bitmeyen bir dram olarak devam ettiğini ifade eden Kaya, şunları söyledi:

“Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımız değerli kardeşi Sisi'yi ziyarete gitti. Biz beklerdik ki Mısır ve Türkiye liderleri orada Filistin'le ilgili gür bir sesi haykırsınlar. Birlikte Gazze'ye gidebilme cesareti ortaya koyabilsinler. Hadi onu yapamadılar. Refah da sıkıştırılmış olan Filistinlilere destek için hiç olmazsa Refah Sınır Kapısı’nda Belçika ve İspanya Başbakan'ın yaptığı gibi bir açıklamayla bunu dünya kamuoyuna duyurabilsinler. Ama maalesef körler sağırlar birbirini ağırlar şeklinde sadece bir kapalı toplantıyla yetindiler ve Türkiye'ye döndüler. Döndükten sonra da bu ziyaretin hem Mısır'da zindanlarda esir olan ve Mısır hükümeti tarafından zulme uğrayan Müslümanlara dönük olumlu bir adım atılmasını beklerken gördük ki Türkiye'ye sığınmış olan Mısır'daki darbeci hükümetin zulmünden kaçarak Türkiye'ye sığınmış olan maalesef Mısırlı Müslüman kardeşlerimizin bu hükümet tarafından bazı zorluklarla karşı karşıya bırakıldığını üzülerek gördük. Hatta kendilerine istisnai vatandaşlık değil, tamamen Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre müracaat edip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almış olan önemli şahsiyetlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının hukuka aykırı bir şekilde iptaline dönük haberler aldık. Yaptığımız araştırmada maalesef bu haberlerin gerçek olduğunu üzülerek öğrendik.

Müslüman Kardeşlerimiz Yalnızlığa Mahkum Edildi

Dolayısıyla buradan hükümete ve Sayın Erdoğan'a sesleniyoruz. Biz Sisi'yi ziyaret edip normalleşirken herkes zannediyordu ki oradaki Müslümanlar zulme uğrayanlar biraz daha rahat nefes alacak. Ve siz Mısır'ı ziyaret ederken iki Müslüman ülke olarak bir araya gelip İsrail'e karşı Filistinlilerin sesini yükselteceğinizi beklerken bir de baktık ki maalesef tamamen Filistinlileri yalnız bırakmaya Türkiye'ye sığınmış olan Mısırlı Müslüman kardeşlerimizi yalnızlığa mahkum etmeye dair herhalde örtülü bazı anlaşmalar yapmış olmanız gerekir ki bu şekilde davranıyorsunuz.

Bu Millet Her Zaman Mazlumun Yanında Zalimin Karşısında Olmuştur

Dolayısıyla buradan Sayın Cumhurbaşkanımıza seslenmek istiyoruz. Bu millet ve bu devlet her zaman mazlumların yanında zalimlerin karşısında olmuştur. Bize yakışan bugün de hem Mısırlı Müslüman kardeşlerimizi hem de Filistinli mazlumların yanında durmak İsrail'e karşı durmaktır. Bunu da buradan defaatle ifade etmek istiyoruz.

Kritik Bir Seçime Gidiyoruz

İç politikada yerel seçimlere doğru gidiyoruz ve 20 Şubat kritik bir eşikti. Siyasi partilerimiz Yüksek Seçim Kurulu'na belediye başkan ve millet belediye meclis üyelikleriyle ilgili listelerini Yüksek Seçim Kurulu'na ilettiler ve artık seçimle ilgili resmi bir süreç başlamış oldu. Elbette Türkiye için kritik bir seçime doğru gidiyoruz. Saadet ve Gelecek Partileri olarak belli seçim çevrelerinde ortak adaylarla seçime giriyoruz. Belli seçim çevrelerinde de hayırda yarış şeklinde birbirimizle centilmence bir yarış içerisinde olacağız. Bu seçimin başta milletimiz ülkemiz ve Saadet- Gelecek Partilerimize hayırlara vesile olmasını dileyerek şimdiden inşallah her iki partinin de zaferiyle sonuçlanacak bir seçim olmasını buradan niyaz ediyorum.

Milli Görüş Gömleğini Tekrar Giymeye Çalışıyorlar

Yerel seçim demişken tabii iktidar partisi ateşten bir gömlek iken çıkardı Milli Görüş gömleğini özellikle bu yerel seçimlere tekrar 94 ruhu diyerek giymeye çalışıyor. Ama Milli Görüş gömleği konjektüre göre giyilip çıkarılabilecek bir gömlek değildir. Hele hele yapıp ettikleriyle hukuk tanımaz rakiplerine ve düşmanlarına benzeyen kişilerin bedenine asla uyacak bir gömlek değildir. Milli görüş gömleği kendisine düşmanlık edenlere karşı dahi adaletten başka bir borcu olmayanların giyebileceği bir gömlektir. Dün dündür bugün bugün felsefesiyle zigzaklar çizenlerin giyebileceği bir gömlek asla değildir. Rüşvet alan da veren de melundur diyenlerin giyebileceği bir gömlektir. Rüşvet alan da veren de memnundur diyenlerin giyebileceği bir gömlek asla değildir. Çalışırlar, çalmazlar, çaldırmazlar denilenlerin giyebileceği bir gömlektir. Çalarlar ama çalışırlar denilenlerin giyebileceği bir gömlek asla değildir.

Seçmenlere Tehdit Dili

Ankara Milletvekilimiz Mesut Doğan'dan Olimpiyatlarda Giyilen Kıyafetler Hakkında Soru Önergesi Ankara Milletvekilimiz Mesut Doğan'dan Olimpiyatlarda Giyilen Kıyafetler Hakkında Soru Önergesi

Kendisine ve projelerine güvenmeyen iktidarların yerel seçimlerde kullandıkları ortak bir dil vardır. O da milleti hizmet almamakla tehdit etme dilidir. AK Parti'nin bu yerel seçimlerde kullandığı dil kendisine ve projelerine güvenmeyen iktidarların yerel seçimlerde kullandıkları dilin aynısıdır. Seçmenleri devlet imkanlarından mahrum kalmakla, seçmenleri iktidar imkanlarına kavuşmamakla tehdit etme dilidir. Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı ordudaki mitingde? Biz varsak doğalgaz var, biz yoksak doğalgaz da yok. Bize oy vermezseniz doğalgaz yok diye alenen milleti tehdit edebilmektedir.

Oysa Sayın Cumhurbaşkanı 1994 yılında Refah Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken iktidarda Refah Partisi yoktu. Ama İGDAŞ belki de tarihinin en büyük doğal gaz yatırımlarını Refah Partisi muhalefetteyken atmıştı. Demek ki siz yoksanız da doğal gaz var. Size oy verilmese de doğal gaz olunabiliyormuş.

Merkezi Hükümetle El Ele Olan İllerde İnsanlar Halen Çadırda Kalıyor

Yine Mersin'de ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı? Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi diyor. Gören de zannedecek ki merkezi yönetimle el ele olan Malatya'ya Kahramanmaraş'a, Şanlıurfa'ya, Adıyaman'a, Gaziantep'e büyük hizmetler gelmiş de sadece Hataylılar bundan mahrum kalmış. Oysa merkezi hükümetle el ele verdiğiniz belediyelerde dahi hala çadırlarda yaşayan, hala konteynerlerde çalışan binlerce insanımız var. 600 bine aşkın kalıcı konut vaadinize rağmen 30-40 bin TOKİ konutunu ancak bir sene sonra hak sahiplerine teslim edebildiniz. Binlerce insanımız hala TOKİ konutunu beklerken siz bu depremzedelerin yaraları üzerinden bile tehdit türlünü kullanarak onlara verecek hiçbir şeyiniz olmadığı için onları tehdit ederek oy alabileceğinizi zannediyorsunuz. Sizden önceki egemenler de bunu yapmıştı. 1989 yılında ilgili başbakan eli kolu bağlı belediyeler arzu etmiyorsanız iktidara oy verin diyordu. Para para diye dilenen belediye başkanları istemiyorsanız iktidara oy verin diyordu ve bu aziz millet kendisini tehdit eden aymaz iktidar sahiplerine 1989 yılında sandıklarda ders vermişti.

Sandıkları Patlatarak İktidara Ders Vermiş Olacağız

Yine aradığınız o 1994 ruhu bu milletin iktidar kimde olursa olsun yerel yönetimde ehliyetli ve liyakatlı kadrolara oy verdiğini görmüştü ve Türkiye'nin üçte ikilik nüfusunun olduğu yerlerde Refah Partisi 1994 yılında belediye seçimlerinden büyük zaferle çıkmış ve o 94 ruhu dediğimiz başarı sebebiyle 1999 yılında aynı gün hem hükümet milletvekili seçimi için bir sandık kurulmuştu hem de yerel seçimler aynı gün yapılmıştı. Yüzde 18 civarında Fazilet Partisi milletvekili seçimlerinde oy almasına rağmen yerel seçimlerle ilgili sandıklardan yüzde 26 Fazilet Partisi'ne oy çıkmış. Milli Görüşün Belediye Başkanları'nın birçoğu ikinci kez 94'ten sonra 99'da iktidara 28 Şubat ruhuna rağmen o sandıkları patlatırcasına yine o sandıklardan çıkmıştı. İnşallah 2024 seçimlerinde de Saadet ve Gelecek Partililer olarak bizler o sandıkları patlatarak bu iktidara bir dersi daha hep beraber vermiş olacağız.

Erzincan’da Tutuklananlar Beyaz Yakalı Asıl Sorumlular Nerede?

Yine Erzincan İliç’te meydana gelen ve hepimizi derinden sarsan hala göçük ve toprak kayması altındaki canlarımızı çıkaramadığımız, ulaşamadığımız bir maden faciasını yeniden yaşadık. Bu maden faciasıyla ilgili muhalefet partileri olarak bizler bir araştırma komisyonu kurularak buna duyarsız kalınmaması sorunların ortaya çıkarılması ve benzerlerinin bir daha yaşanmaması için bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını talep ettik. İktidar partisi de buna duyarsız kalamadığı için diğer bütün muhalefet partileriyle birlikte ortak bir meclis araştırma komisyonu kurulması fikrini kabul etti ve dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan 6 grup diğer 5 grupla beraber Saadet ve Gelecek grubu olarak bizler de meclis araştırma komisyonu kurulmasına evet dedik ve 22 tane milletvekilinden oluşan meclis araştırma komisyonu kuruldu. Ardından 6 kişinin tutuklandığına dair haberler aldık. Her ne hikmetse tutuklanan 6 kişi de bordrolu beyaz yakalı veya çalışanlar. Esas sorumlu olan bunlara ÇED raporlarına rağmen bu madenlerin devamına izin veren siyasiler nerede? Bu siyasilerle beraber al gülüm ver gülüm şeklinde rantı paylaşan iş adamları nerede? Kendi ülkelerine pervasızca bu kadar çevre katliamlarına yol açamayan şirketler Türkiye'yi adeta bir sömürge devleti gibi madenlerini kullanmaya çalışan şirketin yetkilileri nerede? Maalesef ortada yine tıpkı depremde olduğu gibi tıpkı Soma'da, Ermenek'te ve benzeri Çorlu'daki tren faciasında olduğu gibi esas sorumlular değil zavallı birkaç bordrolu işçi gözaltına alınıp tutuklanmakta herhalde bir müddet sonra bunlar da tahliye edilerek bu olayda benzerleri gibi tarihin çöplüğüne atılmaya çalışılmaktadır.

İliç Maden Kazasını Tarihe Gömemeyeceksiniz

Ama Saadet ve Gelecek grubu olarak buradan aziz milletimize tekrardan söz veriyoruz ki İliç Maden kazasını benzerleri gibi tarihe gömemeyeceksiniz. Burada sorumluluğu olan herkesi gün yüzüne çıkarmak için üzerimize düşen bütün vazifeyi sonuna kadar yapma gayreti içerisinde olacağız.

Emekliler Sadaka İstemiyor

Bir diğer gündem maddemiz emeklilerle ilgili eskiden ikramiye deniliyordu. Şimdi harçlığa dönüşen artış. Daha önce biraz da seçim baskısıyla iktidarın yılda iki kez bin TL olan emekli ikramiyelerini birkaç kez zam yapmayıp daha sonra bin yüz liraya en sonunda iki bin TL'ye çıkarmıştı. Şimdi iki yüz TL en büyük banknotumuz. Bütün ekonomistler artık bir yere toplu para ödemek için çuvallarla TL götürülmesi gerektiğini dolayısıyla en büyük banknotun artık en az bin TL olması gerektiğine dair yorumlarda bulunuyorlar. Ve siz kendi emeklilerinize en büyük banknotlardan bir tanesini güya emekli ikramiyesi artışı olarak vermeyi utanmadan bu millete teklif edecek kadar aymazlaştınız ve bu milletin değerlerinden koptunuz. Emekliler sadaka istemiyor. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi iş başına geldiği zaman bir emeklinin ortalama aylığı asgari ücretin bir nokta altmış oranında iken maalesef bugün asgari ücret 17 bin TL olmasına rağmen en düşük emekli maaşı 10 bin TL'dir. Büyükşehirlerde adına ev diyemeyeceğimiz çok zor şartlardaki kötü şartlardaki evlerin kirası dahi 15-20 bin TL'den aşağı olmadığı bir yerde maalesef emeklilerimiz 10 bin TL'ye mahkum ediliyor. Simit çay hesabının asgari ücretler için artık yapılabilme imkanını son günlerini yaşadığı ama emekliler için artık çay ve simit hesabının dahi yapılamadığı bir süreçte emeklilerimize verilecek olan bin TL'lik ikramiye bir iki ikramiye değil maalesef olsa olsa bir harçlıktır.

Emeklilerin Ahı Bu İktidarı Devirir

Yaklaşık 16 milyon emeklimiz var ve bu emeklilere verilecek bin TL emekli ikramiyesinin bütçeye olan maliyeti 16 milyar TL. Oysa biz eğer gerçekleşirse ki gerçekleşmeyeceği ve daha yüksek oranda gerçekleşeceği bütün ekonomistler tarafından kabul edilir. Bir trilyon beş yüz milyarı aşkın parayı faize ödeyecek bir bütçemiz var. Yani faizin neredeyse onda biri değil yüzde birini dahi emeklerimize ikramiye olarak vermekten aciz olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu emeklilerin ahı on altı milyon büyüğümüzün ahı bu iktidarı devirir. Onun için bizim amacımız bu iktidarın devrilip devrilmemesi değil milletimizin sorunlarının çözülmesi. Keşke bu iktidar bu sorunları çözse biz de onları alkışlasak. Ama maalesef çözemediği için biz bu şikayetlerde bulunuyoruz. Dolayısıyla iktidarın emeklilerimiz sorunlarına, bigane kalmamasını buradan bir kez daha sağlık veriyoruz.

Yargı Paketi

Bir diğer konu bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulan ve komisyonlarda görüşülmeye başlanan, önümüzdeki haftada muhtemelen meclis genel kurulunda görüşeceğimiz yargı paketi. Yargı paketinin içeriğine baktığımız zaman olumlu olmakla birlikte sadece temiz süreleri mahkemelerin müracaat süreleriyle ilgili şekli bir kısım düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz. Bir taraftan sekizinci yargı paketi adı altında yargıda reforma giden bir iktidar ama öte taraftan Anayasa Mahkemesi'nin bütün feryatlarına rağmen Anayasa Mahkemesi kararını görmemezlikten gelen bir iktidar. O kadar değerli siyasetçisi ki bir tanesi de şu an aramızda Sayın Başbakanımız Profesör Doktor Ahmet Davutoğlu'nun hizmet ettiği bir iktidar partisi bugün kala kala Mehmet Uçum'un fetvalarına göre hukuken yol yürüyen bir iktidar partisi haline geldi. Bu da herhalde utanç olarak bu iktidar partisine yeter de artar diye düşünüyorum. Adına ulusal yargı dedikleri bir çerçeveyle ideolojik bir yargıyı bu millete dayatmaya çalışan bir avuç saray azınlığı maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde vicdanları yaralanan ama maalesef sesini çıkaramayan birçok vicdanlı hukukçunun varlığına rağmen kendisi çıkıp adeta AK Parti'ye 2001 kuruluş felsefesinden çok da uzaklaşan bir şekilde ayar verme cesaretini kendisinde nasıl bulabiliyor? Doğrusu buna da şaşırmıyor değilim. Anayasa Mahkemesi'ni geçtim. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki Anayasayla Yargıtay arasında bir uyuşmazlık var. Ben hakemim buna taraf olamam. Hadi diyelim ki Anayasa ve Yargıtay arasında bir uyuşmazlık var. Ve siz de hakem olduğunuz için bir an için öyle kabul edelim. Buna müdahale edemiyorsunuz.

Hani Siz Hakemdiniz?

Peki Danıştay bir kısım hakimlerin görevlerine HSK kararıyla ihraç edilmişlerdi. Görevlerine iadesine karar verdi. Bizim buna sessiz kalmamız mümkün değil diyorsunuz. E hani siz hakemdiniz. Peki Danıştay’la kimin arasında bir ihtilaf var da siz hakemin rolünüzü bir tarafa bırakıp taraf oluyorsunuz. Hakimler Savcılar Kurulu bağımsız bir kurul. İktidar tarafından yönetilen bir kurul değil. Hakimler Savcılar Kurulu'nun verdiği kararların yargı denetimine açık olduğu da Anayasa’nın bir hükmü. Bu yargı denetimi çerçevesinde ilgili kişiler Danıştay'a müracaat ediyor.

Külhan Beyi Çıkışlarıyla Yargıya İtibar Kazandırılmaz

 Danıştay'da Hakimler Savcılar Kurulu’nun vermiş olduğu kararın yasalara uygun olmadığına karar veriyor. Hukuka riayet eden hukuk devleti olduğuna inanan bir iktidarın yapacağı tek bir şey vardır. Mahkeme kararlarını uygulamak. Ama elbette hukukun gelişmesi için biz Yargıtay'dan Mehmet Uçum'un fetvaları gibi değil, o yargı kararlarını hukuken eleştiren ve yargının iştahatlarının daha da ileriye gitmesini temin edecek elbette akademik itirazlar bekliyoruz. Biz bunu uygulamayız, biz buna sessiz kalamayız şeklindeki külhanbeyi çıkışlarıyla yargıya itibar kazandırılamaz. Olsa olsa Türkiye kuvvetler birbirine gitmiş, yargı bağımsızlığını terk etmiş bir ülke durumuna düşer ki bu da bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden bir tanesidir. Dosyaların içeriğiyle ilgili herhangi bir beyanda bulunmuyorum. Çünkü o dosyalar artık hakimlerin önüne gitmiştir. Onlar tarafından değerlendirilecektir. Elbette ister muhalefet ister iktidar partisi olsun mahkeme kararlarını eleştirebilirler. İfade ettiğim gibi akademik olarak bu eleştirileri yargının, Yargıtay’ın, Danıştay'ın da kendisini daha da geliştirmesi ve hukuka uygun hareket etmesi için faydalı da olabilir. Ama asla yapılmayacak bir şey vardır. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın kararlarına sessiz kalamayız çağrısı hukuk devletine inanmış bir devlet adamının çağrısı asla ve asla olamaz.

Bir Kişinin Terörle İltisaklı Olup Olmadığına Sadece Mahkemeler Karar Verebilir

Türkiye Cumhuriyeti'nde bir kişinin terör örgütü üyesi olup terör örgütüyle iltisakı veya üyeli olup olmadığına karar verecek tek bir merci vardır. O da bağımsız Türk mahkemeleridir. Bağımsız Türk mahkemeleri bir kişiyle ilgili bu kişi terör örgütü üyesi değildir diye bir hüküm verdikten sonra herkes o karara uymak zorundadır. Dolayısıyla mahkeme kararlarını tanımayan bir yürütme organının en fazla da yargının bağımsızlığına zarar vereceği ortadadır. Bu millet iktidar mensuplarından şunu bekliyor. Kardeşlerinize, yakınlarınıza, sizinle beraber olan iş adamlarına bu terörle mücadelede hangi hukuku uyguluyorsanız bu millette de o hukuku uygulayın. Kardeşlerinize, yakınlarınıza, iş adamlarınıza farklı bir hukuk uygulayacaksınız. Onları zaman zaman büyükelçi olarak, zaman zaman bürokrat olarak, zaman zaman milletvekili ve bakan olarak ödüllendireceksiniz. Ama bu milletin evlatlarını sizin kardeşlerinizle, yakınlarınızla aynı kriterlere uyuyor olmasına rağmen kamu kurumlarından yasaklayıp, açlığa mahkum edeceksiniz. İşte bu asla adil bir davranış olamaz ve bunu kabul etmeyeceğimizi de buradan ifade etmek istiyorum.

Editör: Saadet Gündem