Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına, Emniyet Genel Müdürlüğü önünde gerçekleştirilen saldırıyı kınayarak başlayan Genel Başkanımız Karamollaoğlu, “Meclisin açıldığı gün bir terör saldırısına muhatap oldu içişlerini bakanlığımız. Bundan dolayı üzüntülerimi arz ediyorum, yaralanan kardeşlerimizin kısa zamanda sağlıklarına kavuşmasını temenni ediyorum. Bazı kardeşlerimizin maalesef arabaları gasp edildi, katledildiler. Onlara da cenabı Allahtan rahmet diliyorum.” dedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’miz 28. Dönem çalışmalarına başladığını dile getiren Genel Başkanımız Karamollaoğlu, şunları söyledi:

“Öyle ümit ediyorum ki bu dönem hakikaten farklı bir dönem olarak Türkiye siyasi tarihine geçecek. Allah’ın izniyle bu dönem yeni bir dönem olacak. 20 yiğit kardeşimiz Meclis’te büyük bir hamle yapacaklar. Hakikaten politikalar nasıl gündeme getirilir, iktidar partisi nasıl ikaz edilir, yanlışları kendilerine nasıl anlatılır; örnek teşkil edecekler. Bugünkü iktidar ülkenin problemlerini çözmekten çok; ‘ben bu dönemi nasıl geçiririm, mahalli seçimlere kadar milleti başka konularda nasıl meşgul ederim?’ böyle bir derdin içerisinde. ‘Herkesi de kendimize uyacak bir havada tutabiliriz’ kanaatindeler. Bir defa sıkıntı çeken kardeşlerimizin sıkıntılarını sadece lafla ortadan kaldırmak mümkün değil. Sıkıntı çok yakından, candan hissediliyor. Aç olan insanın karnını siz lafla doyuramazsınız. Geçimini sağlayamayan insanların derdini sadece konuşarak izale edemezsiniz. Çok ciddi problemlerle karşı karşıyayız.

Açlık Nedir Bilmiyorlar!

Bundan Sayın Cumhurbaşkanının da beraber yol yürüdüğü arkadaşlarının da destekçilerinin de haberi yok. Onlar bizim hissettiğimizi veya çok yakından o hissedenlerle, yaşayanlarla beraber olduğumuzu bilmiyorlar. Saraylarından dışarı çıkıp aç olan bir insanın halini anlamaya çalışmıyorlar. Açlık nedir bilmiyorlar ki. İsraftan bile bugüne kadar kaçınmayan bir iktidar, bu ülkenin sıkıntı çeken insanlarının yanında nasıl durabilir, derdini nasıl anlayabilir mümkün mü? Haberi yok! Uçağından bile tasarruf etmiyor. Bugün yurt dışı seyahatlerini sayın bakanlar eskisinden çok daha fazla gerçekleştiriyorlar. Sanki dünyayı hallaç pamuğu gibi atarlarsa ülkede yaşayan insanların sıkıntıları giderilecekmiş gibi bir hava estiriyorlar.

Yanlış Yanlışla Düzelmez!

Herkes şunu görüyor; yeni görev alan her bakan kendisinden önce görev yapan bakanın tam zıddı birtakım adımlar atıyor, yanlışı böyle telafi ediyorum zannediyor. Yanlış yanlışla düzelmez. Sadece lafla, bir tabir vardır, peynir gemisi yürümez. Bir ülkede kamil manada adalet olmadan o ülkenin problemlerini çözmek mümkün değil. Adalet mülkün temelidir. Adalet sadece mahkemelerde tesis edilmez. Gelir dağılımında adaletin sağlanması en önemli adımlardan bir tanesidir. Bir ülkenin bütün kaynaklarını sadece bir avuç insan paylaşıyorsa geriye kalana da sadece bir lokma ekmek düşüyorsa siz orada adalet vardır, diyemezsiniz! Şu anda bizim karşı karşıya kaldığımız manzara bu. Dünyada borç noktasından, faizlerin yüksekliği, açlık sınırı gibi hangi konuyu alırsanız alın; en gerilerde bulunan ülke bizim ülkemiz. 21 yıldır iktidardalar, 21 yıl! Şimdi bütün problemleri önümüzdeki 4-5 sene içerisinde çözeceklerini iddia ediyorlar. Yapamazsınız! Problemin ne olduğunun bile farkında değilsiniz. Siz açlık nedir bilmiyorsunuz. Sıkıntı nedir hiç çekmemişsiniz. Eğer 21 yıl önce Sayın Cumhurbaşkanı birkaç ay hapse girmişti, ‘o sıkıntı bana yeter’ diyorsa onu bilmem. Ama emin olun yetmez. Bu ülkede milyonlarca aile aç yatıp aç kalkıyor. Okula çocuğunu gönderirken cebine beş kuruş ekmek parası, simit parası koyamıyor. Onun için ben bu arkadaşların problemleri çözeceklerini hiç tahmin etmiyorum. Çözme ihtimallerini de görmüyorum.

Hastalığı Teşhis Etme Gibi Bir Dertleri Yok!

Rakamlara bakıyorsunuz işsizlik azalıyormuş gibi bir intiba var. Ama sosyal yardım alanlara baktığınız zaman rakamın hızla yükseldiğini görüyorsunuz. Nedir bu sosyal yardım alanlar? Aç kalanların bir bölümü. Aldığı sosyal yardımla da karnını doyuramıyor. Ancak bir iş bulmak için harekete geçerse sosyal yardım kesiliyor. Bunun için de ‘ben aldığım paraya razıyım şimdilik. Yeni bir iş arayayım’ demiyor. Bundan dolayı da işsizlik azalmış gibi görünüyor. Emeklinin maaşı elbette sosyal yardım gibi. Siz; ‘emekliye 7 bin 500 lira maaş veriyoruz’ diyorsunuz, emeklinin eline geçen 5 bin 500 lira civarında bir para. Bunu bile dikkate almıyorsunuz. Gerçekler görülmeden problem çözülmez. Bir hastanın tedavi edilmesinin ilk şartı doktorun hastalığı doğru teşhis etmesiyle başlar. Bu arkadaşların öyle bir derdi yok ki. Hastalığı teşhis edelim diye bir sıkıntının içine girmiyorlar. Hastalık; açlıktır denildiği zaman buna itibar etmiyorlar. Siz hiç bugüne kadar Cumhurbaşkanının gündeminde açlık olduğuna dair bir kanaate vardınız mı? Hiç ağzından; ‘ülkemizde hakikaten sıkıntı çeken, aç kalan, karnını doyuramayan aileler var, bunu gidereceğiz’ diye bir söz çıktığını duydunuz mu, yok!

Gel de Bu İşe Gülme!

21 yıldır delik deşik olan Anayasa’yı ‘gelin yeniden yapalım’ diyor. Gel de gülme bu işe. 21 yıldır ihtilal Anayasa’sını değiştireceklermiş… İhtilal Anayasa’sı kalmadı ortada. Sizin getirdiğiniz birçok değişiklikle yamalı bohçaya döndü zaten. Şimdi bunu düzeltmek için ‘hadi bakalım gerçekleri örtelim, sadece Anayasa maddelerini konuşalım, ama milletin derdini dert edinmeden meseleleri gündeme getirelim’ diyorlar. Bizim de buna karnımız tok. Böyle bir şeye rıza göstermeyiz. Sayın Meclis Başkanı bu görevi üstlenmiş. Teklifi getiren Cumhurbaşkanı, üstlenen de Meclis Başkanı. Ben de buna şaşırdım! Bu görev Meclis Başkanının değil. Ana muhalefet partisinin başındaki insanın görevi. Sayın Cumhurbaşkanının görevi partileri ziyaret edip ikna etmek. Meclis Başkanı bîtaraftır. Meclis Başkanı bir partinin seçildikten sonra elemanıymış gibi davranamaz. İlk ziyaretini de en büyük desteği alacağı ana muhalefet partisine değil; iktidarı destekleyen partinin genel başkanına yapıyor. Neresinden tutalım biz bu işi. Onun için söylüyorum; bu arkadaşların Türkiye’nin problemlerini çözme ihtimali yok. Hastalığı teşhis etmek istemiyorlar, gerçeklerle yüzleşmek istemiyorlar. Çünkü 21 yıllık iktidardan sonra bir teşhise gitseler, yamalı bohçaya dönmüş bir sürü problem var; bu problemlerin tamamı kendilerine ait. Dışarıdan gelmiş değil.

Gündemlerinde Vatandaş Yok!

Bir de tabii durmadan yalpa yapıyorlar. Hiç unutmuyorum benim de bulunduğum bir toplantıda Sayın Cumhurbaşkanına faiz hatırlatılınca; ‘faiz bir dünya gerçeği’ demişti. Ama aradan biraz zaman geçti ‘nass’ dedi. Şimdi ne oldu? Nass da Allah muhafaza etsin ortadan kalktı. Merkez Bankası faizleri yüzde 30’lara çıktı. Hakikaten politikaları nedir? Neyin üzerinde duruyorlar? Hakikaten vatandaşın derdini kendilerine dert ediniyorlar mı edinmiyorlar mı? Esas sorulması icap eden soru bu. Bu arkadaşların gündeminde emin olun vatandaş yok. Sadece vatandaşın oyunu alabilmek için ‘nasıl bir rol üstleneceğim?’ onun üzerinde çalışıyorlar. Medyanın büyük bir kısmı onların maalesef. Üzülerek ifade ediyorum; hakikaten problemleri çözmek için yaklaşmak ve konuya yaklaşmanın da bir usulünün olması icap eder. Onun da başında sıkıntıyı, problemi kabul etmek gelir.

Adalet Olmazsa Ekonomi Düzelmez!

Bugün Türkiye’de her noktada en büyük sıkıntı adalettir, demiştim. Adalet mülkün temelidir. Adalet olmadan ekonomi de düzelmez, Türkiye’ye huzur da barış da gelmez, terörle de mücadele edilemez. Ama bunun hemen arkasından elbette ekonomi gelir. Ekonomi; bir ülkede yaşayan insanların tamamının kendi karnını doyuracağı, geçimini sağlayacağı kadar bir gelire sahip olmasıyla düzelir. Bugün Türkiye’den daha çarpık ortamı başka ülkelerde bulabiliyor musunuz? Evet, bizim önümüzde bir iki ülke var ama bunların hiçbir tanesiyle bizim kıyas edilemememiz icap eder. Türkiye’de gelir dağılımında korkunç bir adaletsizlik var. Yüzde 20’lik bir kesim, Türkiye’nin ekonomisinin % 80’ini kullanıyor. Böyle bir ülkede huzur olmaz. Böyle bir ülkede iç barış da olmaz.

Huzuru Sağlamak İçin Gayret Gösterenlere Destek Oluruz!

Terörle mücadele kendi içinde kavgalı bir manzara aldı. İktidarı dışarıdan destekleyenler, eski ve yeni içişleri bakanlarının politikalarını bir türlü içlerine sindiremiyorlar; yeni gelen yönünden baktığımız zaman. Eskisinin ülke için çok faydalı kabul ettiği belli çeteleri, yeni gelen İçişleri Bakanı ülke için tehdit unsuru olarak görüyor ve onlarla mücadele ediyor ve bu sefer iktidarı destekleyen bir parti tarafından dışlanıyor. Allah aşkına bunun bir mantığı olabilir mi? Ve attığı her adım bugüne kadar gördüğümüz kadarıyla yerinde atılıyor. Biz muhalefet partisi olarak, muhalefetteki bir grup olarak kim olursa olsun gerçekleri gündeme getiriyor, hakkı savunuyor, huzuru sağlamak için gayret gösteriyorsa mutlaka destekçisi oluruz. Bizim partimizdenmiş değilmiş hiç önem vermeyiz. Hakikaten bugüne kadar Sayın İçişleri Bakanının mücadelesini takdirle karşılıyoruz, başarılar diliyoruz. Ona karşı yürütülen kampanyalara da hiç ama hiç değer vermiyoruz. Bunun da bilinmesini arzu ederiz.

Neye Karşı Çıktıysak, Sonunda Hep Haklı Çıktık! Saadet 23 Yaşında Neye Karşı Çıktıysak, Sonunda Hep Haklı Çıktık! Saadet 23 Yaşında

Gelir Dağılımındaki Adaletsizlik Ayyuka Çıktı!

Ekonomi meselesine gelince; şu anda maalesef gelir dağılımındaki adaletsizlik ayyuka çıktı. Ben ekonomist değilim. Ama ekonomi ile hep iç içe bulundum. Devlette görev aldığım zamanlar da özel sektörde çalıştığım zaman da. Ekonominin düzelmesini arzu ediyorsanız, zenginleşmek istiyorsanız, fakire - işsize iş bulmak istiyorsanız, ihracatınızda artış istiyorsanız, ithal ikamesini sağlamak istiyorsanız; yatırım yapmak mecburiyetindesiniz. Üretime destek vermeden, ülkede üretimi artıracak yatırımları hayata geçirmeden bu ülkenin ekonomik problemlerini çözemezsiniz. Sadece ‘milli geliri vatandaş arasında nasıl paylaştırırım?’ derdine düşersiniz o zaman da belli lobiler de her zaman öne çıkar, o zaman sadece % 20’lik bir kesim Türkiye’de üretilen milli gelirin % 60-70’ini kendisi alır. Geriye kalanın da nasıl geçineceği hiç umurunda bile olmaz.

Yatırımları Desteklemek Zorundasınız!

Siz yatırımları desteklemek mecburiyetindesiniz. Tarımı ayağa kaldırmak mecburiyetindesiniz. Besiciliğe önem vermek mecburiyetindesiniz. Allah aşkına bizim meralarımız boş dururken ta Arjantin’den, Hollanda’dan canlı hayvan, et ithal etmeye kalkmak hangi akılsızlığın neticesidir! Böyle bir mantık olur mu? Bizim ekilmeyen arazilerimiz var. Hayvanların otlamadığı yaylalar var. Bunları başkalarına verin; emin olun, kendi ülkelerini sadece bu iki konuya verdikleri önemle ayağa bile kaldırırlar. Bırakın ithalatı, ihracatımız artar. Çalışan insanımız da artar. İşsizlik de azalır. Siz eğer ithal edilen hangi mal olursa olsun; ister tarıma dayalı gıda sanayinde ister doğrudan doğruya Türkiye’de kendi ihtiyacımızı karşılayacak diğer yatırımlarda, teknolojik yatırımlarda… Bunları Anadolu’ya kaydırın, biraz destek verin; Türkiye’de işsizlik diye bir problem kalmaz. Sanayi demek; yatırım demek, istihdam demek. Yatırım demek; üretim demektir. Üretim; ya ithal ikamesi sağlar ya ihracat potansiyelini meydana getirir. Türkiye her halde de kazanır, kazanan ülke olur. Problem böyle çözülür. Siz sadece faizlerle oynayan, vergi politikalarıyla beş aşağı beş yukarı oynayarak ki bu vergi politikaları hep garibanın sırtına yük olmuştur, ülkenin problemlerini çözemezsiniz.

Avrupa Kalkınmamızı Arzu Etmez!

Şundan emin olun ne Avrupa ne de Amerika Türkiye’nin güçlenerek kalkınmasını arzu etmez. Onların derdi; bizim ayağa kalkmamız değil, bizi sömürmeleridir. Kalkınıyormuş gibi nasıl görüneceksiniz; yollar yaparsınız, barajlar yaparsınız, tüneller yaparsınız, yüksek binalar inşa edersiniz, her ile ve ilçeye spor salonları kurarsınız, parayı hep betona ve demire harcarsınız, ondan sonra da ‘vay canına, ne kadar da kalkınmış bir ülke!’ diye iftihar edersiniz ama güçlenemezsiniz. Bizim güçlenmemizi arzu etmezler. Bizim güçlenmemiz onların güç kaybetmesi manasına gelir. Bunu önce bizim idrak etmemiz icap eder. Bunu idrak edemeyenler bu ülkeyi ayağa kaldıramaz, bu ülkeyi güçlendiremez, emeklinin derdine çare olamaz, işsize iş bulamaz, ülkeyi borçtan kurtaramaz.

Biz İktidara Gelirsek Problemleri 2-3 Sene İçinde Çözeriz!

Şu iddiada bulunuyorum; Allah nasip ederse önümüzdeki seçimlerden sonra biz iktidara gelelim veya iktidar ortağı olalım; emin olun Türkiye’nin problemi 2-3 sene içinde tahmin edemeyeceğiniz kadar düzelir. Bunlar 4-5 sene sadece enflasyonla mücadele edeceklermiş ondan sonra kalkınmaya sıra gelecekmiş. Kalkınmayı başa alacaksın, ondan sonra ekonomi düzelecek! Üretmeden; güçlenemezsiniz, dış ticaret açığını kapatamazsınız, işsize iş bulamazsınız bu kadar açık net. Ama kendilerini akıllı zannedenler bizim söylediklerimize kulak kabartmazlar. Çünkü onlara veya onların etrafında bir halka oluşturmuş olan çetelere bizim söylediklerimiz yaramaz. Terleyeceksin, emek sarf edeceksin, fedakarlıkta bulunacaksın, birazcık da alçak gönüllü olacaksın. Alçak gönüllü görünmek değil; alçak gönüllü olmak önemlidir. Görünmek sadece milleti aldatmak için bir çaba sarf etmek manasına gelir. Siz bu mantıkla giderseniz ülkenin problemi çözülemez.

Bugün dış politikada etkili gözükebilmek için durmadan dolaşıyorlar. Sadece Cumhurbaşkanı değil; bakanlar da dolaşıyor. Netice? Sıfır artı sıfır elde var sıfır. Hiç değişmiyor. Rakam değişmez. Başarı elde edilmez. Biz kalkınmakta olan ülkelerle özellikle bağlarımızı güçlendirelim. Gelişmiş ülkelerle münasebetlerimizi keselim diye bir iddiamız yok. Onların etkisinde kalarak bir dış politika oluşturmayalım. ‘Dışarıdan kredi alacağım, birtakım imkanlara kavuşacağım’ diye emek sarf ederseniz dış politikada sınıfta kalırsınız. New York’a gider, orada Filistin ve Müslümanlara kan kusturanlarla kucaklaşırsanız; belki gelişmiş bazı ülkeler nezdinde itibar kazanırsınız ama mağdurlar nezdinde maalesef itibar kaybedersiniz. Biz böyle bir manzara ile karşı karşıyayız.

O İnsanlara Canımı Feda Etmeye Hazırım

Filistinlileri yok sayarak, Filistin’de akan kanı görmeyerek, öyle bir kan ki her gün birkaç kişi şehit ediliyor… Hayran olduğum özellikle iki kesim var. Diğerlerini saf dışı bırakmıyorum ama birisi Filistinliler diğeri de Keşmirliler. 70 küsur yıldır mücadeleden vazgeçmediler. Kolay bir iş değil. Bugün hayatta olanların büyük bir kısmı 70 yaşında bile değil. Ama bu mücadeleyi bu kadar uzun bir süre devam ettirebilmek her babayiğidin kârı değildir. O insanların elini öperim, o insanlar için canımı feda etmeye hazırım. Bunu da çok açık olarak söylemek mecburiyetindeyim. Bundan dolayıdır ki dış politikada yeni bir dönemin başlamasına ihtiyacımız var. Biz kalkınmış ülkelerle irtibatımızı bozmadan, onlara karşı bir tavır sergilemeden ama onların uydusu haline gelmeden kalkınmakta olan ülkelerle, özellikle tarihi, kültürel, inanç bağımız olan ülkelerle bir araya gelmek, kucaklaşmak mecburiyetindeyiz.

Ben iktidarın günü gün ederek, milletin problemlerini göz ardı ederek yeni bir politikanın peşinde koşmamasını temenni ediyorum. Ama bu babayiğitlik ister. Burada Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere bütün bakanlarının da kolları sıvayıp ülkenin problemleri ile yüzleşmeleri gerekir. Problemlerle yüzleşmeden, problemleri bilmeden, problemlere çözüm üretilemez. İnşallah ben bu dönemin ülkemiz için hayırlara vesile olacağını düşünüyorum. 20 kişi 600 kişinin içinde çok büyük bir rakam değildir ama yüreğimizle, inancımızla ben Meclis’i sarsacağımıza ve özellikle de iktidara yön vereceğimize inanıyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.

WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.06.26WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.06.26 (1)WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.06.25WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.06.25 (1)WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.06.24WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.06.24 (1)WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.05.56WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.05.56 (1)WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.05.55WhatsApp Image 2023-10-04 at 15.05.55 (1)

Editör: Saadet Gündem