Antalya Milletvekilimiz Şerafettin Kılıç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasına, Miraç Kandilini tebrik ederek başlayan Kılıç, “Miraç’ın simgesi ve Peygamber Efendimiz (a.s)’in bizlere emaneti olan Kudüs ve Mescid-i Aksanın özgürlüğüne vesile olması duasıyla; milletimizin ve bütün İslam aleminin Miraç Gecesi mübarek olsun.” dedi.
Çağlayan Adliyesi önünde gerçekleştirilen terör saldırısına da değinen Kılıç, “Yaklaşık bir saat önce İstanbul Adliyesi önünde yapılan terör saldırında yaralanan polislerimize ve vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hain saldırıyı kınıyorum.” ifadelerine yer verdi.

Mevcut İktidar Üzerine Düşen Vazifeyi Yerine Getirememiştir

Kılıç, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“6 Şubat 2023, ülkemiz açısından benzeri olmayan bir acının tarihi olarak kayıtlara geçmiştir. Bundan tam bir yıl evvel yaşadığımız, Kahramanmaraş merkezli depremler neticesinde 53 bin 537 canımızı yitirirken, binlercesi hala kayıp iken, milyonlarca insanımız evsiz kalmıştır. Cumhurbaşkanlığı raporuna göre 6 Şubat depremlerinde 11 ilde toplam 518 bin 9 konut yıkıldı veya ağır hasar aldı. Bunlara ek olarak 131 bin 577 konut da orta derecede hasar aldı. Toplamda yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı 649 bin 586 olarak gerçekleşti. Depremin ilk anından itibaren geçtiğimiz bir yıl boyunda sivil toplum kuruluşlarının saha çalışmaları ve milletimizin gayretleriyle yaralarımızı bir nebze de olsa sarmaya gayret ettik. Bu süreçte, fert olarak bizler üzerimize düşeni yapmaya gayret ederken, devleti yöneten iktidarın yapacakları ve devlet olmanın gereği olarak yapılması gerekenler, hiçbir sivil toplum kuruluşunun veya fert olarak bizlerin yapacağı çalışmalarla kıyaslanamazdı. Devlet olmanın gereği olarak; depremden önce, enkazlar varken ve depremden sonra yapılması gerekenleri masaya yatırdığımızda üzülerek ifade ediyorum ki mevcut iktidar üzerine düşen vazifeyi yerine getirememiştir. 

Acıları Siyasete Alet Edenler Yargılanmaya Mahkumdur

Yine bu süreçte; menfaat ilişkilerine dayalı iktidar anlayışının ülkemize ödettirdiği bedelleri acı bir şekilde yaşamış olduk. Öyle ki; Sayın Cumhurbaşkanı daha iki gün önce Hatay’da yaptığı konuşmada bunu adeta itiraf etmiştir. Cumhurbaşkanı, Merkezi yönetimle yerel yönetim birlikte olmazsa o ile herhangi bir hizmetin gitmeyeceğini ve bu sebeple depremde Hatay’a herhangi bir hizmetin gitmediğini itiraf etti. Bir cumhurbaşkanının bu ifadeleri kullanması en hafif ifadeyle vicdansızlıktır. Kendi partisine oy vermeyen vatandaşları dışlamak ve üstü örtülü de olsa tehdit etmek kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Cumhurbaşkanı bütün vatandaşlarına eşit mesafede olmalıdır. Millet olarak yaşadığımız acıları siyasete malzeme yapanlar önce vicdanlarda ve en nihayetinde tarih önünde yargılanmaya mahkumdurlar. 

Bu Yaklaşımla Problem Çözülemez

Bu yaklaşımlarla problemlerin çözülmesi mümkün olmaz. Nitekim depremde 2 ila 3 gün boyunca karanlıkta ve kimsesiz kalan illerimiz oldu. Adıyaman ve Hatay başta olmak üzere illerimiz yalnızlığa ve kimsesizliğe mahkûm edildi. Sivil Toplum Kuruluşları vasıtasıyla yardımlar gitmemiş olsaydı durum çok daha vahim olacaktı ne yazık ki. Deprem süreci dahil, 22 yıllık ak parti iktidarı süresince karşılaştığımız gerçek şudur ki; Bunların iktidar anlayışında vatandaşa değil, yandaşa hizmet esası vardır. Bunların gözünde seçmen ancak tıpış tıpış oy verdiği, kendilerini kayıtsız şartsız desteklediği zaman insandır.
Mevcut iktidar için en iyi depremzede, kendilerine oy verip itaat eden depremzededir.

Müteahhitler Yargılandı İzin Verenler Neden Yargılanmadı?

Depremde yıkılan birçok binanın 2000 yılından sonra yapıldığı ortaya çıktı ve bunları inşa eden müteahhitlerin kimi yurtdışına kaçtı, kimisi hiç yargılanmadı bile. Burada sormamız gereken önemli soru şudur: Bu müteahhitlerin yaptığı işler onların yargılanmasını gerektiriyorsa bu işlere nasıl ve neden izin verildi? Bu binalar neden deprem öncesinde denetlenmedi? Bunlara neden ruhsat verildi? Bu işlere göz yumanlar, bu izinleri verenler neden yargılanmadı? Toplu Konut İdaresi (TOKİ) son 20 yılda 700 bin civarında konut inşa etmişken, genel seçimlere 1 ay kala Cumhurbaşkanı Erdoğan, 319 bin konutun 1 yıl içerisinde teslim edileceğini vadetti. Bu rakam son 20 yılda yapılan tüm konut sayısının neredeyse yarısına tekabül ediyor. Rakamlar göz önüne alındığında bu vaadin gerçekçi olmadığı ortadadır. Ancak seçimleri kazanmak için her yolu mubah sayan bir anlayışın boş vaatlerde bulunmasına şaşırmıyoruz. Şubat ayı içinde, yerel seçim malzemesi olarak 20-30 bin civarında konut teslim edilecek ve bu rakam vaat edilenin sadece %10’u civarındadır. 

Elazığ’da Teslim Edilmeyen Konutlar Var

Zira bakın, 2020 yılında yaşadığımız Elâzığ depreminin üzerinden 4 yıllık bir süre geçmiş olmasına rağmen orada taahhüt edildiği halde halen hak sahiplerine teslim edilmeyen konutlar var. Biz bu konuyu soru önergesi vasıtasıyla sorduk, daha önceki basın toplantılarımızda gündeme getirdik ancak ne yazık ki bunlar geçiştirildi. Saadet Grubu olarak mecliste özellikle deprem bölgesinde halen barınma sorunu yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyetlerini çoğu kez gündeme getirdik fakat verdiğimiz önergeler ne yazık ki reddedildi. İktidar, algı yönetimine harcadığı enerji ve kaynağı sorunları çözmek için harcasaydı emin olun ki deprem bölgesindeki birçok sorun ortadan kalkmış olurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, genel seçim öncesinde muhalefete; ‘Asla yapmadıkları, hiçbir zaman da yapamayacakları afaki vaatlerle depremzede kardeşlerimizin umutlarıyla oynuyorlar’ demişti. Ancak gelinen noktada kimin depremzedelerin umutlarıyla oynadığı apaçık ortadadır! Deprem bölgesinde geçen 1 yıl içinde: Çiftçi üretimi durdurdu. Gençler tutunamadı. Şehirler, köyler boşaldı. Altyapı, barınma ve eğitim sorunu en ciddi sorunlar arasında yer aldı. Deprem sonrası yapılacak işler sadece konut ve altyapı ile sınırlı değildir. Toplumsal bağları bir araya getirecek, başta Hatay olmak üzere illerimizin demografisini muhafaza edecek çalışmaları da mutlaka yapmalıydı ancak bu anlamda da yetersiz kalındı. Yıkılan bina sayısı ve vefat sayısı anlamında en büyük yıkıma maruz kalan Hatay’da depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen halen en temel sorunlar çözülebilmiş değil. Hatay’da kaybolan cesetler halen bulunabilmiş değil, aileler acı içerisinde hala bir umutla kayıplarının bulunmasını bekliyor. Hatay’da halen internet ve iletişim alt yapısı, ulaşım ağları sorunları çözülebilmiş değil. Konteyner kentler, sağlık ve mahremiyet açısından yaşanabilir mekanlar maalesef değil. 

Kentleşme Daha Kötüye Gidiyor

Depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen halen bir şehir planı oluşturulmuş değil, kentleşme ne yazık ki deprem öncesinden daha kötü şekilde ilerlemektedir. Hatay’da yıkılan ve yıkılacak konut sayısı toplamda 241 bin 212 iken proje aşamasında olan konut sayısı sadece 33 bin 623 ve teslim edilen konut sayısı 2 bin 300 civarında. Bölgede temelini attıkları konutların güya anahtar teslimini yaptılar ve bunları resmi kayıtlara teslim edilmiş konut diye yazıyorlar. Depremin birinci yıldönümümde halen çözülemeyen en temel sorunlara baktığımızda akla tek bir soru gelmektedir; Acaba başta Hatay olmak üzere, deprem bölgesi özellikle boşaltılmaya mı çalışılıyor? 

Yapılan Konutların Parası Alınacak

Neye Karşı Çıktıysak, Sonunda Hep Haklı Çıktık! Saadet 23 Yaşında Neye Karşı Çıktıysak, Sonunda Hep Haklı Çıktık! Saadet 23 Yaşında

İktidar yaptığı konutları sanki bedava dağıtıyor gibi bir algı oluşturmaya çalışsa da yaptığı konutların parası alınacak. Sayın Murat Kurum, Çevre ve Şehircilik Bakanı iken 100 bin konut projesi sözü verilmişti. Bu proje kapsamında İstanbul’da TOKİ 5.000 konutun çekilişini yaptı. Vatandaşlar 250-300 bin TL’ye konut almayı beklerken şimdi bu konutların fiyatı 4 milyon liraya kadar çıktı. Üstelik, inşaatı bitmiş konut dahi yok! Deprem bölgesindeki vatandaşlarımızda maalesef benzer bir tabloyla karşılaşacaklar. Depremzedelere satılacak olan deprem konutlarının fiyatları, ödeme planları henüz belli değil. Görünen o ki, İstanbul’da oluşan mağduriyetin bir benzeri deprem bölgesinde de yaşanacak. Depremin ardından yıkılan veya yıkılması gereken konutların toplam sayısı 649 bin 586 iken, TOKİ'nin yayımladığı verilere göre; projesi hazırlanan afet konutlarının sayısı ise depremin birinci yılında bunun yalnızca yüzde 17’sine ulaşabildi.

Bunların illere dağılımı ise şöyle: 
Adana’da yıkılan ve yıkılacak konut sayısı toplam 14 bin 720 iken projesi yapılan 3 bin 191
Adıyaman’da yıkılan ve yıkılacak konut sayısı toplamda 74 bin 971 iken projesi yapılan sadece 5 bin 132
Diyarbakır’da yıkılan ve yıkılacak konut sayısı toplamda 19 bin 811 iken projesi yapılan 5 bin 386 
Elazığ’da yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı toplamda 25 bin 376 iken projesi yapılan 5 bin 52 
Gaziantep’te yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı 49 bin 406 iken projesi yapılan 19 bin 171 
Hatay’da yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı toplamda 241 bin 212 iken projesi yapılan sadece 33 bin 623
Malatya’da yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı 84 bin 320 iken projesi yapılan 14 bin 37
Kahramanmaraş’ta yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı 117 bin 213 iken projesi yapılan 21 bin 784 
Kilis’te yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı 3 bin 817 iken projesi yapılan 1854
Osmaniye’de yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı 20 bin 233 iken projesi yapılan 4 bin 124
Şanlıurfa’da yıkılan ve yıkılacak olan konut sayısı 12 bin 204 iken projesi yapılan 4 bin 585
Veriler açıkça gösteriyor ki daha uzun yıllar deprem bölgemizde barınma en ciddi sorunlardan bir olmaya maalesef devam edecek.

Hayat Pahalılığı En Önemli Sorun

Hayat pahalılığı, mutlu bir azınlık haricindeki bütün vatandaşların sofrasında hissedilen en önemli sorundur. Ülkemizde gelir dağılımındaki uçurum derinleşmektedir. TÜİK’in açıkladığı aylık ve yıllık enflasyon oranları milletimizin git gide fakirleştirildiğini ortaya koymaktadır. TÜİK verilerine göre, enflasyon Ocak ayında %6,7 iken, yıllık enflasyon %64,86 olarak gerçekleşmiştir. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise aynı verileri yüzde 9,38 ve yüzde 129,11 olarak açıkladı. Bu oranlara göre aylık enflasyon son beş ayın en yüksek enflasyonu olarak gerçekleşmiştir. Enflasyonun bu seyri karşısında özellikle ücretli çalışanlarımızın alım gücünü korumak mümkün değildir. Maaşlar hızlıca erimektedir. Tek seferlik zamların yerine, Eşel-Mobil sistemi olarak da bilinen; maaşlara enflasyon oranında aylık zam yapılması gibi bir modele geçilmelidir ki ancak bu şekilde alım gücü korunabilir. Aksi takdirde maaşlar enflasyona karşı erimekte ve maaşlı çalışanların tamamı enflasyona ezdirilmektedir. Türkiye özellikle ekonomide tarihin en “istikrarsız” dönemini yaşamaktadır. Son 4 yılda 4 merkez bankası başkanı değişmiştir. İsimler değişmiş fakat sorunlar çözülememiştir. Ekonomi yönetimindeki keyfilik; faize dayalı, ithalata dayalı, ranta dayalı anlayışın sonucu olarak maalesef bugün bir buhranla karşı karşıyayız. ‘Faiz ve rantın’ yerine ‘adil paylaşımı’ getirmediğiniz sürece, Hafize yerine Fatih’i getirmeniz sorunları çözmeyecektir. Burada bir sistem sorunu vardır. Çözümü, ekonomi dahil olmak üzere tüm sorunlara yaklaşımı ve zihniyeti değiştirmektir. Adil bir düzene geçerek; Türkiye’de maaşlı çalışanlarımızın alım gücünü yükseltmek, tüm ülke sathında üretimi arttırmak ve refahı tesis etmek Saadet Partimiz ile mümkündür. Biz, bunu daha önce yaptık, yine yaparız.  Bundan bir yıl evvel yaşadığımız depremlerde hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Deprem bölgesinde halen çözüm bekleyen sorunların bir an önce çözülmesi için gereken bütün desteği sağlamaya hazır olduğumuzu ifade ederken yetkilileri göreve davet ediyorum. Rabbimiz ülkemizi ve milletimizi her türlü afete karşı korusun, muhafaza etsin duasıyla.”

Editör: Saadet Gündem