Genel Başkan Vekilimiz Prof. Dr. Sabri Tekir, düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Son günlerde ülke genelinde hava sıcaklıklarının mevsim normalleri üzerinde seyrettiğini ifade eden Genel Başkan Vekilimiz Tekir, ormanlar başta olmak üzere çıkabilecek muhtemel yangınlar konusunda yetkililerin teyakkuz halinde olması vatandaşların da çok dikkatli olmaları gerektiğini belirtti.

Sadece hava sıcaklıkları değil; ekonominin, çarşı-pazarın ateşinin de son derece yüksek olduğuna dikkati çeken Genel Başkan Vekilimiz Tekir, şunları söyledi:

“Çarşı pazarda her şey el yakıyor. Yüksek ateşli geçim şartlarından nasıl ve ne zaman kurtulabileceğiz, onu da yaşayarak göreceğiz. Gerçek şu ki hayat pahalılığı her geçen gün daha çok can yakmaya, Sn. Erdoğan’ın da ifadesiyle ‘milletimizi bunaltmaya’ devam ediyor, görünen o ki bu devam edip gidecek.

Krizlerin Üstesinden Gelmek İktidar Olma Sorumluluğunun Gereğidir

Değerli arkadaşlar; iktidar olmak, olanı biteni sadece yorumlamak değildir, toplumu derinden sarsan krizleri ise seyretmek hiç değildir. Krizlerin üstesinden gelmek, çareler üretmek demokrasilerde iktidar olma sorumluluğunun gereğidir. Yoksa iktidar olmak anlamını yitirir, mütegallibe bir sınıfın tatmin aracı haline dönüşür. Yaşadığımız ekonomik kriz, yıllardır uygulanan yanlış politikalar, yanlış kaynak kullanımı sonucu göz göre göre geldi. İktidar krizi önce inkar ediyor; krizi daha da derinleştirecek adımlar atıyor; ardından ‘biz krizin farkındayız’ diyor. Bu hal, 22 yıllık bir iktidarın başarısızlığının, acziyetinin, iş bilmezliğinin itirafı, ifadesi değil de nedir? Sonra, bir şeyin inkarı onun varlığını ortadan kaldırmaz.

Uyarıda Bulunanları “Terörist” İlan Ettiler

Sadece bugünden bahsetmiyoruz ki. Merhum Genel Başkanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız başta olmak üzere, aklı başında herkes, her tecrübeli devlet adamı uygulanan politikaların yanlışlığı konusunda uyarılarda bulundu. Seçimden önce başta Saadet Partisi olmak üzere muhalefet partileri bu gelen ‘ekonomik tufan’ konusunda uyarılarda bulundular

Bunlara karşı iktidarın tavrı ise, uyarıları dikkate alıp hataları düzelteceğine, daha verimli ve üretime yönelik politikalar geliştireceğine, sorumluluklarının gereği demokratik uyarılarda bulunanları ‘hain, terörist, bilmem ne iş birlikçisi’ parantezine almak tarzında oldu!

Bu tutum ve davranışlarıyla iktidar yaşananlara ‘konomik krizin, hayat pahalılığının farkındayız’ demekten başka bir tepki gösteremedi, bir şey yapamadı. Bunca yaşanan, bunca gelişen olaylar karşısında yirmi yıllık iktidarın cevabı sadece bu cümleden ibaret olacak, öyle mi? Daha neler yaşayacağız, birlikte göreceğiz.

Vatandaşın Alım Gücü Yok Edilerek Enflasyonu Düşürme Stratejisi! Uygulanıyor

Evet, ‘problemin farkındayız’ diyenler problemlerin çözümlerine yönelik adımlar atıyorlar mı? Hayır. Hayat pahalılığını azaltacak somut ve kalıcı adımlar atmak yerine; sözüm ona önce vatandaşın alım gücünü yok edip fakirleştirecekler, sonra da talep yetersizliğinden raflardaki fiyatlar kendiliğinden düşecek. Bunu bekliyorlar. Ekonomiye ultra-modern bir bakış açısı. Evet, durum aynen budur! İktidar doğru analizler yapamıyor, aslında yapmak istemiyor; sağlıklı adımlar atamıyor, aslında böyle bir zahmete girmek istemiyor, işin kolayına kaçıyor; vatandaşın alım gücünü yok ederek enflasyonu düşürme stratejisi (!) uyguluyor. Bu nasıl ve hangi amaca yönelik strateji ise her şeye zam üstüne zam yapılıyor. Ultra-modern ekonomik anlayışa göre talep gücü kalmamış zavallı halk geçim şartlarının zorluğu altında daha da ezilmiş olacak, dolaylı olarak da ürün fiyatları düşmüş olacak. Ne kadar ilginç değil mi, hiç kimsenin aklına bir taraftan halkın alım gücünü yükseltirken diğer taraftan bu alım gücünün tetiklediği üretimi artıracak politikalar uygulamak, yani ‘arz yönlü politikalar’ uygulamak gelmiyor, gelemez. Bu kadar borç yükü altına girmiş olan bir ülke bu tür bağımsız politikalar geliştiremez de ondan.

Maliyet Artışına Yol Açan Nedenlere Çözüm Bulmak Gerekir

Amaç, enflasyonla mücadele ediliyormuş gibi bir görüntü sergilemek. Dahiyane (!) düşündükleri planları bu! Şurası açıktır ki enflasyonla mücadele, maliyet artışına yol açan nedenleri ortadan kaldırarak yapılabilir. Finansman imkanlarını zorlaştırarak, yüksek faiz politikası uygulayarak, çiftçinin kullandığı akaryakıt, gübre, zirai ilaç, yem gibi girdi maliyetlerini artırarak gıda fiyatlarının artmasını önleyemezsiniz. Bu yolla da gıda enflasyonunun önüne geçemezsiniz. Üzüntü ile ifade etmek gerekirse, bu ağır iç ve dış borç yükü ile bu tür politikalar da geliştiremezsiniz.  Bu ‘ekonomik tufan’ın önünü marketlerde zabıta denetimleriyle, polisiye tedbirlerle kesemezsiniz. Kağıt üstünde göstermelik tasarruf tedbirleriyle bu fiyat artışlarını durduramazsınız. Nitekim fiyatlar güya bunca tedbire rağmen, gemi azıya almış ve hızla yükselmektedir.  

Halkın Sıkıntılarını Bilmeyenler Hayat Pahalılığıyla Mücadele Edemezler

Anti enflasyonist ekonomi politikaları uygularken;

- Popülizmden vazgeçeceksiniz, verimliliği arttıracak, üretime önem ve öncelik vereceksiniz.

- Gerekli yapısal reformları yapacaksınız, yolsuzluğa ve israfa geçit vermeyeceksiniz,

- İtibardan tasarruf edeceksiniz, makam arabası ve lüks kamu binası sevdasından vazgeçeceksiniz,

- Yandaşa, candaşa kaynak akıtma siyasal tercihlerinize son vereceksiniz. Başka türlü yoksulluğun önünü alamazsınız.  

Kimsenin umursamadığı sözde tasarruf genelgeleriyle, marketlerde denetimlerle, kiracıyla ev sahibini kanlı bıçaklı hale getiren sözde % 25 sınırlarıyla enflasyon düşmez, düşmüyor işte! Ülkemizdeki ‘sarsılan, bozulan sosyal yapı’ konusunda iktidarı tekrar uyarma görevimizi yapıyoruz. Devleti obezleştiren, üç beş yerden maaş alan, lüks makam odaları ve araçlarından vazgeçmeyen, lüks lojman kiralarını devlete ödeten kadrolarla enflasyonla mücadele edilemez. Halktan kopanlar, halkın sıkıntılarını bilmeyenler hayat pahalılığıyla mücadele edemezler, edemezler değil, etmek istemezler! İktidarların en önemli görevi ‘insanca yaşam’ düsturunu hayata geçirmek, böylece vatandaşlarının insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesini temin etmektir.

AK Parti, Parti Olarak Başarılı Ancak İktidar Olarak Başarısızdır

Bir iktidarın öncelikli sorumluluğu gelir dağılımındaki adalet başta olmak üzere tüm alanlarda adaletin tesis edilmesidir. Yoksa işgal edilen koltukların, makamların hakkı verilemiyor demektir; milletin verdiği emanetin gereği hakkıyla yerine getirilemiyor demektir. Her ülkede olduğu gibi, iktidar partileri, iktidar olma imkanlarını kullanarak, seçim sonuçları bakımından başarılı bir parti profili çizebilirler. Ancak, 20 yıllık bir iktidar olma sonrasında ülkemizde gelinen nokta ortada.  Gelinen bu nokta, her şeyi seçim kazanmaya indirgeyen, ülkeyi adalet, refah ve barış merkezli yönetme sorumluluğunu hep geri plana iten bir anlayışın sonucudur. Bu siyaset anlayışı iflas etmeye, akim kalmaya mahkumdur. Parti yönetmek başka, ülkeyi vatandaşların refah seviyesini yükselterek huzur, güven ve emanet bilinci ile yönetmek başkadır. Bu bakış açısını iktidar ve muhalefet kanadına mensup politik aktörlerin asla unutmamaları gerekir.  Sonuçlara odaklanarak, süreçleri göz ardı etmek doğru bir yaklaşım değildir. Evet, 3 ay önce iktidar bir kez daha seçim kazandı, ama seçimi kazanmanın millete olan maliyeti çok yüksek oldu. Doğrusu, bu durum siyaset bilimcileri için gelecekte iyi bir analiz konusu olacağa benzemektedir.

Okullar ve Üniversiteler Açılacak; Sorunlar Çözüldü mü?

Mayıs 2023 seçimlerinin travması henüz geçmemişken, yeni bir seçim sürecine girmiş durumdayız. Şurada sadece yedi aylık bir süre kaldı. Önümüzde yirmi yıllık bir iktidarın biriktirdiği yığınla problem var. İktidar başta olmak üzere, siyaset dünyasının sorumluluk bilinciyle toplumsal huzuru bozacak, şartları daha da kötüleştirecek tavırlardan sakınması, siyasi mesaj ve davranışları özenle seçmesi gerekmektedir. Vatandaşlarımız, günlük kısır tartışmaların kıskacında siyaset kurumunun yıpratılmasını, itibarsızlaştırılmasını istemiyor. Yığınla problemin yığınla çözümünü yine siyaset kurumu verecektir. Milletimizin umutla beklediği budur.  İşte Eylül ayına sadece birkaç hafta kaldı. Her kademede okullar açılacak; en önemlisi üniversiteler açılacak, yüz binlerce eski yeni öğrenci şehirlere yığılacak. Sormak gerekiyor: Bunların

-       Yurt sorunları çözüldü mü?

-       Servis ücretleri ne olacak?

-       Kantin ve kırtasiye masraflarına aileler nasıl yetişecekler?

-       Gençler, yurt taksitlerini veya ev kiralarını nasıl ödeyecekler, en önemlisi ne yiyip ne içecekler?

İktidar ve muhalefet partilerinin tamamına bir çağrımız vardır. Yaşanan bu ekonomik kriz ortamında bu sorunlar nasıl çözülecek, gelin bunlara yoğunlaşalım, bunları müzakere edelim.

Sözgelimi, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi en iyi, en insancıl, en üretken ve sorumluluk bilinci yüksek gençler olarak nasıl yetiştirebiliriz, ona bakalım. Bu geçim şartlarında, kendilerini geleceğe hazırlamak bir yana, kendi ders kitaplarını bile temin edebilecekler midir, ona bakalım. Bu konuda örnekleri fazla çoğaltmak istemem. Ancak, vatandaşımızın siyaset kurumundan ne beklediğinin farkında olalım. Bilelim ki ‘kaynağı çaresizlik olan oylarla iktidar olmak, ne ülkeye ne de iktidara hayır getirmez.”

22 Yıl Öncesine Göre Adalete Güven Artmış mıdır, Azalmış mıdır?

Sonra hep birlikte şu sorgulamayı yeniden yapalım. Uzun süren böyle bir iktidar dönemi sonrasında bu ülkede:

- 22 yıl öncesine göre insanımızın insani, ahlaki, kültürel seviyesi daha mı iyi durumdadır.

Genel Başkanımız Mahmut Arıkan: "Bugünden İtibaren Yeni Nesil Siyaset Başlamıştır!" Genel Başkanımız Mahmut Arıkan: "Bugünden İtibaren Yeni Nesil Siyaset Başlamıştır!"

- Gelir dağılımındaki adalet daha mı iyi duruma geldi?

- Sosyal yardıma muhtaç insanımız ne kadar arttı? Böyle bir artış ne anlama gelmektedir?

- Fakirlik sınırı altında yaşayan insanımızın toplam nüfusa oranı ne kadardır? Daha da ötesi genç işsizlerin durumu nedir? Gelecekte bunların ne gibi ekonomik, siyasi ve sosyal sonuçları olacaktır?

- İnsanımızın geleceğe olan umutları daha mı pekişti, yoksa bu umutlar gittikçe yitiriliyor mu?

- Kaç tane üniversitemiz, uluslararası düzeyde üst sıralarda yer alıyor?

Soruları, istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.

Adaletten eğitime, ekonomiden dış politikaya; arap saçına dönmüş sorunlar yumağı başarısız bir tablo önümüzde durmaktadır.

Faiz Belasına Toplumun Bakışı Dün Ne İdi, Bugün Ne Oldu?

Sorulara devam edelim. 22 yıllık bir iktidar sonrası insanımızın kafasını kemirmeye devam eden şu sorulara bir bakalım:

- İsrafa, rüşvete, yolsuzluğa ilişkin olumlu – olumsuz ne gibi gelişmeler yaşandı?

- Faiz belasına toplumun bakışı dün ne idi, bugün ne oldu? 

- Evlenme yaşı kaça çıktı, boşanma oranları nereye yükseldi?

- Seçim öncesi meydanlarda dillerinden düşürmedikleri, muhalefeti yan yana gösterdikleri bir iftira vardı, hatırlayın. 20 yıldır bu konuda iktidar tarafından ne tür somut adımlar atıldı, ne tür tedbirler getirildi? Bu sapkınlık seçimi kazanmakla bitti mi, yoksa daha da kurumsal hale gelip devletin üniversite hastanelerinde çocuklara açıktan cinsiyet değiştirme ameliyatları yapılabilir hale mi dönüştü? Bütün bunlar yapılırken, sorumluluk mevkiindeki iktidar nerelerdeydi?

- Devletin bankasından yandaşlara verilen kredilerle alınan veya aldırılan TV kanallarında her türlü ahlaksızlık ve densizlik, her akşam çoluk çocuğa, ailelere izlettirilirken, iktidar hangi adımları attı? Veya bütün bunları görmezden mi geldi?

Bunca Yanlışa Daha Ne Kadar Alkış Tutacaksınız?

Bu sorular iktidara yönelik olmakla birlikte, aslında aynı zamanda olanı biteni düşünmesi ve sorgulaması gereken, iktidar destekçisi toplumsal gruplaradır. Dernekler, vakıflar, sivil toplum kuruluşları ve sendikalar, siyasi tercihlerinizi istediğiniz siyasi parti lehine kullanabilirsiniz? Bu sizin en doğal demokratik hakkınızdır. Ancak, yanlışlar, kötü gidişat ve toplumsal dejenerasyon konusunda destek verdiğiniz siyasi partiyi uyarmak, ona yol göstermek de sizin hem göreviniz hem varlık nedeninizdir. Bunca yanlışa alkış tutmanın tarihsel maddi ve manevi sorumluluğunun altından kalkamazsınız.  İlke ve değerler siyaseti ile toplumun karşısına yüz akı ile çıkabilirsiniz. Doğrusunu bilip yanlışa destek vermek erdemlilikle bağdaşmaz. Faziletli bir davranış değildir.

Memur ve Memur Emeklisine Yapılan Teklif Üzerinden Pazarlık Dahi Yapılmamalıdır

Milyonlarca memur ve memur emeklimizi ilgilendiren Kamu Toplu Sözleşme görüşmeleri devam ediyor. Önce yetkili sendika talebini, sonra da hükümet teklifini açıkladı. Bu rakamlar arasındaki fark; siyah ile beyaz, gece ile gündüz farkı gibidir. Merkez Bankası’nın öngördüğü enflasyonun dahi altında bir teklif yapmıştır hükümet. Bu, Amerikalı dostlarından iyi öğrenilmiş bir at pazarlığı teklifi gibidir. Sadece teklif edilen rakam değil, teklif edilmeyen, hatta teklif dahi edilemeyen kira yardımı, bayram ikramiyesi, vergi düzenlemesi, eş ve çocuk yardımı, refah payı ve diğer sosyal haklar açısından önümüze bir başka vahim tablo çıkmaktadır.

Sendikalar 5 İsteyip 1’e Razı Olmamalıdır

Biz Saadet Partisi olarak, memur ve memur emeklilerimiz için verecekleri hak mücadelesinde sendikalarımıza sonuna kadar destek vermeye hazırız ve onların yanındayız. Saadet Partisi grubu olarak TBMM’de bunun mücadelesini tam kadro olarak veriyoruz. Milletimiz de bunu yakinen görmektedir. Milyonlarca insanımızın alın terinin hakkını savunmak insani, vicdani ve milli bir görevdir. Bu görev sendikaların olduğu kadar, iktidar partisi de dahil tüm siyasi partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın da görevidir. Sosyal adalet olmadan sosyal bünye güçlü olmaz. Sosyal bünye güçlenmeden devlet güçlü olmaz. Nihayetinde bu bir ‘emek hakkı’ mücadelesidir. Bu mücadeleden kazanlı çıkacak olan da yine toplumumuz olacaktır. Memurlarını bile yoksulluk sınırının çok altında yaşatan bir ülke olmak köklü bir devlet geleneğine sahip ülkemize yakışan bir şey değildir. Bu durum değişmelidir. Bunu hep birlikte değiştirebiliriz. Emek hakkı dahil tüm haklar kutsaldır, insanımızın hakkını – haklarını savunmak da kutsal bir görevdir. Bu çarpık düzeni hep birlikte son erdirelim.

sabri tekir (1)sabri tekir (4)sabri tekir (3)

sabri tekir (2)

Editör: Saadet Gündem