Antalya Milletvekilimiz Şerafettin Kılıç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Aydın’da meydana gelen, Söke, Koçarlı ve Karpuzlu ilçelerinde etkili olan sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşların yakınlarına baş sağlığı dileklerini ileterek konuşmasına başlayan Kılıç, şunları söyledi:

“Sel felaketinin sebep olduğu hasarların bir an önce telafi edilmesini temenni ediyorum.

Grup Başkan Vekilimiz Kaya: Hesabını Verin, Kathrin Gemisi’nin Haydarpaşa Limanı’nda Ne İşi Var? Grup Başkan Vekilimiz Kaya: Hesabını Verin, Kathrin Gemisi’nin Haydarpaşa Limanı’nda Ne İşi Var?

4 Kasım Cumartesi günkü Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan Genel Kurulu’nda Genel Başkanlık görevini devreden Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na siyasete ve toplumsal barışa katkıları dolayısıyla teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak seçilen Sayın Özgür Özel’e de hayırlı hizmetlerinde başarılar dilerim.

30 Günde 10 Bin Masum Sivil Katledildi

Tam olarak 30 gündür İşgalci İsrail, hastaneleri bombalıyor, okulları bombalıyor, yaralıları taşıyan ambulansları bombalıyor, boş yollarda sivilleri bombalıyor. İsrail, 75 yıllık işgal sürecinde işlediği katliamlara yeni katliamlar ekliyor, işlediği insanlık suçlarına yenilerini ekliyor ve ne yazık ki dünya bütün olup bitenleri seyrediyor. İşgalci İsrail, Gazze’nin dış dünya ile irtibatını sağlayan tek kapı olan Refah Sınır Kapısı’ndan içeriye insani yardımların taşınmasına müsaade etmediği gibi, yaralıları sınır dışına taşıyan konvoyları bombalıyor. Sadece son 30 günde işgalci İsrail, Gazze’de yarısı çocuk ve kadınlardan oluşan 10 bin masum sivili katletmiştir. İsrail’in bu katliamlarına karşı, devletler düzeyinde henüz somut bir adım atılamadığına üzülerek şahitlik ediyoruz. Daha önce de ifade etmiştik, tekrar vurgulamak istiyorum; köle olmayı reddeden bütün milletler, siyonizmi ve temsilcisi olan İsrail’i durdurmak için seferber olmak zorundadır. Malumunuz; Saadet-Gelecek Grubu milletvekillerimizden oluşan heyetimiz, Mısır’ın Refah sınır kapısına ulaştı. Sınırda bekletilen yardımların Gazze’ye ulaştırılabilmesi adına gerekli kamuoyunu oluşturmaya çalıştık. Bu anlamada çaba gösteren, imkânları doğrultusunda Mazlum Filistin halkının yanında olan herkese teşekkür ederim. Geçtiğimiz gün AK Parti iktidarına açık çağrı yapmıştım, onu özetle tekrarlamak istiyorum;

İsrail’e yakıt sevkiyatını durdurun. İncirlik ve Kürecik Üslerini kapatın. İsrail’e gıda ve meyve-sebze sevkiyatını durdurun. İsrail’le yapılan anlaşmaları askıya alın. İnancımızın ve tarihin bizlere yüklemiş olduğu sorumluluk gereği, en azından bu somut adımları atın. Sizin bu adımları atmanız için daha kaç çocuk katledilmelidir?

Yaşam Maliyeti 46 Bin TL’ye Yükseldi

Hayat pahalılığı, vatandaşlarımız için artık katlanılamaz bir problem haline gelmiştir. Bakınız, İstanbul’da bir ailenin yaşam maliyeti asgari 46 bin TL’ye yükselmiştir. İstanbul Planlama Ajansı’nın hesaplamasına göre; dört kişilik bir ailenin kentteki bir aylık yaşama maliyeti 46 bin TL olmuştur. Buna göre İstanbul’da yaşamanın maliyeti, geçen yılın aynı ayına göre %76,69 artarak 45.956 liraya ulaşmıştır. İstanbul’da yaşamanın maliyeti bir önceki aya göre yüzde 3,13, bir önceki yılın aralık ayına göre ise yüzde 66,53 oranında artmıştır. Böylelikle; İstanbul’da ortalama yaşam maliyetinin, bir ayda 1.395 lira artmış olduğunu görmekteyiz. Güya enflasyonu indireceklerdi, ancak beyefendiler; yılsonu enflasyon tahminini %58’den %65’e yükseltti. Merkez Bankası, yılsonu enflasyon tahminini revize ederek vatandaşlarımıza adeta; “yılsonuna kadar tahmin ettiğimizden daha çok fakirleşeceksiniz. Hafızaları tazeleyelim; Sayın Cumhurbaşkanı ‘faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ demişti. Seçimden sonra faizi %8,5 seviyelerinden %35’e yükselttiler. Elbette bu tutarsız ekonomi politikalarının bedelini vatandaşlarımız hayat pahalılığı ile mücadele ederek ödüyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü beyanında ‘artık bu ülkede hiç kimse ne olacak halim endişesi taşımıyor’ dedi. Doğrudur, vatandaşlarımız ‘ne de olsa daha kötüsü olamaz’ deyip o an endişe taşımıyor olabilirler belki, ancak ertesi gün daha kötüsü ile tanışıyorlar. Enflasyon rakamlarının açıklanmasıyla 2024 yılı yeniden değerleme oranları da belli oldu. Yeniden değerleme oranına esas teşkil eden Yurt İçi ÜFE, ekim ayı sonunda 12 aylık ortalamalara göre yüzde 58,46 artış gösterdi.

2024 yılı için uygulanacak yeniden değerleme oranı yüzde 58,46 olarak gerçekleşti. Emlak Vergisi, Çevre Temizlik Vergisi, MTV, çeşitli harçlar, araç muayene ücreti, Gelir Vergisi tarife dilimleri ve idari cezalar bu orandan zamlanacak. Peki, maaşlar bu oranlarda arttırılacak mıdır? Elbette hayır! Zamlar ve vergilerle daha ne kadar günü kurtarmaya çalışacaksınız. Emekli, asgari ücretli, memurlarımız başta olmak üzere vatandaşlarımızı daha ne kadar enflasyona ezdireceksiniz? Tavsiyemiz o dur ki maaşları ve ücretleri de en az enflasyon oranında artırın!

İktidar Çiftçiyi Desteklemiyor, Çiftçi İktidarı Destekliyor!

Tarımda yaşanan problemlere daha önce değinmiştik ancak çiftçi desteklerinin zamanında ve yeterli yapılmaması üzerinde durmamız gereken bir problemdir. Çiftçi destekleri, 2006 yılında çıkan Tarım Kanunu’nda GSYİH’nin %1’inden az olamaz denmektedir. Hiçbir zaman bu oran %0,5’i geçmemiştir. Eğer bu %1 uygulansaydı çiftçiler aldıkları desteğin en az iki mislini alırlardı. Çiftçi desteklerinde uygulama ve verimlilik açısından problemler yaşanmaktadır. Çiftçilerin destek alabilmesi için ÇKS çiftçi kayı sistemi)’ye kayıtlı olması gerekir. Bu sistemde ciddi problemler vardır. TZOB (Türkiye ziraat odaları birliği) kayıt sisteminde 5 milyon 186 bin çiftçi kayıtlı. Oysa ÇKS sisteminde sadece 2 milyon 173 bin çiftçi kayıtlı. Bu da gösteriyor ki, desteklerden çiftçilerin sadece %42’i istifade edebiliyor. Bunun sebebi ecr-i Misil, Miras, Köy arazisi vb. nedenlerle kayıt yapılmaması. Bu durum, zaman içerisinde çiftçilerin tarımsal üretimi bırakmasına neden oluyor. 23 milyon 135 bin hektar arazinin 15 milyon 300 bin hektar destek alabiliyor. Bu teknik problemin çözülmesi gayet basit iken, ehliyetsiz ve liyakatsiz atamalarla maalesef çözümsüz bırakılıyor. Bilhassa gençlerimiz sosyal güvence ve gelecek kaygısıyla şehirlere göçmekte, tarım işleri yaşlı nüfusa kalmaktadır. Bu durum tarımın geleceğini tehdit etmektedir. Çiftçi bağ-kuru çıkarıldı. Ancak zor şartlarda üreticilerimiz primleri ödeyemediğinden sistemden çıkmaktadırlar. 2008 yılında SGK’da kayıtlı çiftçi sayısı 1.127.000 iken 2022 de 512.000’e inmiştir. Fiilen tarımsal üretim yapanların, üretim sürecinde, primleri devlet tarafından yatırılarak gençlerin endişeleri giderilmelidir. Tarımda mazot desteği, bazı ürünlerde çiftçinin mazot için verdiğinin altında kalmaktadır. Örneğin mısır üretimi, 2023’de mazot ile gübre desteği birleştirilmiş. 2022 yılına oranla 2023’te mısır için kullanılan mazot 12 litre, ödenen vergi 182 TL aldığı teşvik 85 TL. Yine, mısır için mazot ve gübre gideri dekar başına 1.480 TL iken aldığı destek 110 TL. Mazot yüzde yüz arttı destek, yüzde 32 arttı. Rakamların gösterdiği gibi, İktidar çiftçiyi desteklemiyor, çiftçi iktidarı destekliyor. Bu durum; temel ürünlerde neden dışarıya bağımlı hale geldiğimizin de açıklaması hükmündedir. Tarım sektörü kan kaybetmeye devam ediyor. 2021’de tarımda büyüme -2,9, ülkede büyüme 11,4, 2022’de tarımda büyüme 0,6, ülkede büyüme 5,6. Bu tablonun hesabını kim verecek? Tarımı yönetemiyorsunuz, çiftçiler portakal para etmiyor diye portakal ağaçlarını söktü, limon dikti, şimdide limon ağaçlarını söküyorlar. Soğan para etmiyor, üretici zarar ediyor, üretimi bırakıyor, ardından soğan pahalanıyor. Stokçular suçlanıyor ancak bunların sebebi bir üretim planlamasının olmamasıdır. Mısır ve ayçiçeği tohumunda tamamen dışa bağlıyız. Yerli olmayan tohum milli olamaz. Maalesef yabancı ithal tohumlara milli çeşit deniliyor. Ayrıca yerli tohum tescili yapılıp, yerli tohum listesi yapılmalı; sertifikalı tohum kullanım desteğine yabancı tohum kullanım desteğinin en az iki katı destek verilmeli ve bu şekilde yerli tohum desteklenmeli. Tarım bir milli güvenlik meselesidir. Sektörün daha fazla kan kaybetmemesi için mutlaka politika değişikliğine gidilmeli. İthalatı değil, üretimi önceleyen bir model tatbik edilmelidir. Aksi takdirde gıda enflasyonunun önüne geçemezsiniz.”

DSC_0712DSC_0703DSC_0691DSC_0680

Editör: Saadet Gündem