Antalya Milletvekilimiz Şerafettin Kılıç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına dün İstanbul Fatih Camii’ndeki bıçaklı saldırıya değinerek başlayan Kılıç, “İmam hatip Galip Usta hocamıza ve cami cemaatinden Bilal Erdem’e yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum. Kendilerine Cenab-Allah’tan acil şifalar diliyorum. Olayın bir an önce açıklığa kavuşturularak faillerin cezalandırılmasını temenni ediyorum” dedi.

3 Ocak günü İran’ın Kirman şehrinde yapılan terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Kılıç, “Dost ve kardeş ülke İran halkına başsağlığı diliyorum. İsrail’in hava saldırısı sonucunda şehit olan Hamas komutanlarından Salih Aruri’ye Allah’tan rahmet diliyorum. Şehadeti kutlu olsun. Yarın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Bu vesileyle; çalışan bütün gazetecilerimizin gazeteciler gününü kutlarken, İsrail’in son üç ayda Gazze’de katlettiği 110 gazeteciye de Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Masum sivilleri hedef alan terörün her türlüsünü lanetliyorum. Bu topraklardaki terör saldırılarının finansörünü hepimiz çok yakından tanıyoruz. Taşeron örgütlerini finanse eden ABD’nin topraklarımızdan sökülüp atıldığı gün terörün bittiği gün olacaktır.” şeklinde konuştu.

İsrail, Asla Bir Devlet Olamadı

Terör saldırısı, sadece taşeron örgütler vasıtası ile yapılmıyor. Aynı zamanda devlet vasfına bürünmüş, ama aslında bir terör örgütü gibi hareket eden yapılar eliyle de bu saldırılar gerçekleştirilmektedir. İsrail, kuruluşu ve eylemleriyle asla bir devlet olamamış, geçmişten bugüne adata bir terör örgütü olarak Filistin topraklarında işgalci olagelmiştir. Bu süre zarfında Filistinliler evlerinden edilmiş, işgale karşı direnenler hunharca katledilmişlerdir. İsrail geçmişten bugüne kadar Filistin topraklarını işgalle yetinmemiş, işgalini Ürdün, Mısır, Suriye ve Lübnan tarafına doğru genişletmek amacıyla eylemlerini sürdürmüştür.  İsrail; amaçları doğrultusunda kundaktaki bebeklerden tutun tekerlekli sandalyedeki yaşlıya kadar masum sivilleri katletmekten asla geri durmamıştır. Bu azılı işgalcinin en sadık dost ve destekçileri ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri olmuştur.

22 Binden Fazla Filistinli Katledildi

İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırısında üçüncü ayı geride bıraktık. İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırılarında en az 10 bin çocuk, 7 bin kadın olmak üzere, 22 bin 835 Filistinli katledildi.

Enkaz altında binlerce ölü olduğu ifade edilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı tahrip ediliyor. Bu katliamlar devam ederken; İslam ülkeleri ne yazık ki söz söylemekten öteye geçememektedir. Oysaki sözün bittiği yeri çoktan geçtik. Siyonistler, inançlarının ve varoluş amaçlarının gereğini yaparken, sahip olduğu inancın gereğini yapmayan İslam ülkelerinin pasif halinden cesaret almaktadır.

Blinken Yaldızlı Salonlarda Ağırlandı

İsrail’in Gazze’ye yönelik katliamları sürerken ABD’nin Siyonist dışişleri bakanı Blinken ikinci kez Türkiye geldi. Katliamları açıkça destekleyen Blinken, ABD’de protestolardan dolayı sokağa çıkamıyorken burada yaldızlı salonlarda ağırlandı. Vatandaş, verilen pozları yorumlamak ve çeşitli mesajlar çıkarmaya uğraşadursun; yetkililerce bu ziyaretlerin sebeplerine dair gerekli açıklamalar yapılmıyor. Biz, açıkça katliamları destekleyenlerle konuşulacak bir meselenin olmadığı kanaatindeyiz. Blinken’in kanlı elini sıkmak, onun İsrail’e desteğini meşrulaştırmaktan öteye geçmez. İktidar, Filistin davasıyla ilgili net bir tavır koymak durumundadır. Bir yandan İsrail’le ticaret yapacaksınız, diğer yandan İsrail’i protesto edeceksiniz. Bir yandan Siyonist Blinken’in elini sıkacaksınız, diğer yandan mazlum Filistin halkı ile birlikteyiz diyeceksiniz.  Bunlar bir arada olmaz. İktidar, önümüzdeki yerel seçimlerde ‘İstanbul düşerse Kudüs düşer’ şeklindeki pişkin bir tavrı ortaya koymayacaklarını düşünmek istiyoruz.

2023 Geldi Geçti Ortada Ne Var?

İktidar yıllarca; ‘Türkiye Hazır, Hedef 2023’ diyerek bir propaganda süreci yürüttü. 2023 geldi geçti. Peki ne var ortada? Bir hiç. 2023 yılı için belirledikleri hedeflere baktığımızda neredeyse hiçbirini gerçekleştiremedi. 2023 yılı için 2 trilyon dolar olan milli gelir hedefi 1 trilyon dolarda kalmış, 25 bin dolar olan kişi başı gelir hedefi bu rakamın yarısını bile bulamamıştır. En büyük ilk 10 ekonomi arasına gireceğiz demişlerdi, 19. Sırada kaldık. Tek haneli enflasyon oranı olacak dediler, enflasyon üç haneli rakamları gördü. İşsizlik hedefiniz %5 idi, gerçekleşen rakam bu oranın iki katı oldu. 500 milyar dolar ihracat hedefinin ancak yarısına ulaşılabildi. 2023 yılının sonunda kendi füzemizle uzaya gideceğiz, Ay’a sert iniş yapacağız dediler. Gelinen noktada Elon Musk ile fotoğraf çekilmekten öteye geçemediler.

Gıda Fiyatları Yüzde 72 Arttı

2023 yılında dünyada gıda fiyatları %10 azalırken bizde gıda fiyatları %72 oranında arttı. Dünya gıda fiyatlarını düşürmüşken Türkiye gibi bir tarım ülkesinde gıda fiyatlarının %72 oranında artmış olması ciddi bir beceriksizliğin göstergesidir. Halbuki çiftçiye verilmesi gereken destekler verilmiş olsa, ithalat yerine üretim ve ihracat yöntemi benimsenmiş olsaydı bugün bu acı sonuçlarla karşılaşmamış olurduk. Yıllarca hayal sattılar, milleti yoksullaştırdılar. Ama yetmemiş olacak ki; şimdi de 2054 hedeflerinden bahsediyorlar. Burada akıllara şu manidar söz gelmektedir; ‘Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.’ Bir iktidarın ayinesi ise yaptığı icraatlarıdır, vaatlerine bakılmaz.

 

Enflasyon Artışı

 

TÜİK geçen yıl Aralık ayında tüketici fiyatlarının bir önceki aya göre yüzde 2,93 oranında artığını ve yıl sonunda yıllık enflasyonun yüzde 64,77 olarak gerçekleştiğini açıkladı. ENAG, bu oranı yüzde 127,21, İstanbul Ticaret Odası ise İstanbul için hesapladığı bu oranı yüzde 74,88 olarak duyurdu. Açıklanan bu rakam son 22 yılın en yüksek yıllık enflasyon oranıdır. İnsanımızın yoksullaşma hızı son 22 yılın zirve noktasındadır.

Asgari ücretin 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere yüzde 49,1 oranında artırılarak 17 bin liraya çıkarılmasından sonra, TÜİK’in 2023 yılına ilişkin enflasyon oranlarını açıklamasıyla birlikte memur, kamu işçisi ve emeklilerin 2024 yılında alacağı maaşlar da hemen hemen belli oldu. Yeni bir yasal düzenleme yapılmaz ise 5510 sayılı kanun kapsamında emekli olanların en düşük emekli aylığı 7500 ila 8500 lirada kalıyor. En düşük memur emekli aylığı 12 bin 422 liraya, ortalama memur emekli aylığı 15 bin 107 liraya çıkıyor. SSK ve Bağkur emeklilerinin maaş artış oranı %37,57 oldu. Bu noktada iktidar özellikle 7 bin 500 noktasında ve aradaki fark noktasında mutlaka yeni bir düzenleme yaparak oluşan maaş dengesizliğini gidermelidir. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam sürmek, yıllarca çalışıp emek harcadıktan sonra emekli olan bütün vatandaşlarımızın en doğal hakkıdır. Emekliler geçinebilmek için çalışmak zorunda iken sevdiklerine vakit ayıramıyor, tecrübelerini aktaracak imkân bulamıyorlar. Bugün emeklilerimizi açlığa mahkûm edenler, Türkiye’nin birikimini ve tecrübesini heba etmektedir.

Çifte Vatandaşlık, Türkiye’ye ve Almanya’daki Vatandaşlarımıza Önemli Kazanımlar Sağlayacak Çifte Vatandaşlık, Türkiye’ye ve Almanya’daki Vatandaşlarımıza Önemli Kazanımlar Sağlayacak

Maaşlar Eridi

Mevcut enflasyon oranlarıyla kıyasladığımızda maaşlı bütün çalışanlarımız ve emeklilerimiz ne yazık ki yoksullaştırılmaya devam ediliyor. Bakınız; 2002 yılında ortalama memur maaşıyla 22 çeyrek altın alınabiliyorken bugünkü ortalama memur maaşıyla sadece 10 çeyrek altın alınabiliyor. Geçen 21 yılda memur maaşlarından 12 çeyrek altın buharlaştırılmış durumdadır. Maaşlardaki bu erime sadece memurlarımızla sınırlı kalmamaktadır. Diğer bütün maaşlı çalışanlarımız için geçerli bir durumdur. Konu maaşlardan açılmışken huzurlarınızda bir teşekkürü arz etmek istiyorum; Şirket çalışanlarına en düşük asgari maaşı %107,5 zam ile 31.026 ila 45.000 TL olarak belirleyen Saadet Partisi Kahta Belediye Başkanımız Sayın İbrahim Yusuf Turanlı nezdinde bütün belediye yönetimine teşekkür ediyorum. İktidarı maaş belirlerken Saadet Partimizin Kahta Belediyesi yönetimini örnek almaya davet ediyorum.

31 Mart Yerel Seçimleri

Önümüzde yerel seçimler var. Seçimlere yakın zamanlarda hatırlanan, seçimlerden sonra unutulan bir kesim de taşeron işçilerimizdir. Halihazırda belediyelerde çalışan yaklaşık 100 bin taşeron işçimiz; çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve en azından bir iş güvencesine kavuşmayı bekliyor. Yerel seçimler yaklaştıkça; ‘acaba belediye el değiştirirse işsiz mi kalacağım’ endişesi ile yaşayan bu işçilerimize güvence verecek bir düzenleme yapılması zorunludur. Belediye bünyesinde belli bir süre çalışarak deneyim kazanmış işçilerimizin belediye el değiştirince işten çıkarılmaları, hem yapılan işin niteliğini azaltmakta hem de işçileri mağdur etmektedir. Bu mağduriyetleri gidermek için mutlaka düzenleme yapılmalıdır. Kadro bekleyen sadece belediye taşeron işçileri değil. Aynı zamanda; Kamu İktisadi Teşebbüsleri(KİT) Çalışanları, Kamu Çağrı Merkezi Çalışanları, Taşeron Sağlık Çalışanları, Kamuda Çalışan Mevsimlik İşçiler bütün bu çalışanlarımız iş güvencesi talep ediyor. Yıllar önce verdiği vaatlerin gereği olarak iktidar, taşeron çalışanlarımızın bu sesine daha fazla kulak tıkamamalıdır. Gerekli düzenlemeleri ivedilikle yapmalıdır. İşçilerimizin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve en azından bir iş güvencesi verilmesi bir lütuf değil, onların en doğal hakkıdır.

 

 

Yargıtay’ın Can Atalay Kararı

 

Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararını Yargıtay 3. Ceza Dairesi “hukuki değeri yok” diyerek tanımamıştı. Burada ciddi bir hukuk krizine dönüşen konuyla ilgili genel görüşme önerisiyle meclis bugün olağanüstü toplanacaktı. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki; konu bir yargı krizine dönüşmüştür. Burada bir yetki karmaşası ile birlikte hukukun açıkça hiçe sayılması sorunu vardır. Bugün baktığınızda ülkemizde mahkemelere ve dolayısıyla yargıya olan güven ne yazık ki %25 oranlarına kadar düşmüş vaziyettedir. Bir ülkede hukuk ortadan kaldırılırsa güçlünün hukuku geçerli olur ki; bu defa o ülke yaşanabilir bir ülke olmaktan çıkar. Anayasa nasıl ki toplumsal sözleşmedir ve insanımızın hak ve hukukunu korumak için varsa Anayasa Mahkemesi de bu amaçla vardır. Anayasa Mahkemesinin yok sayılması hukukun yok sayılmasıdır. Dolayısıyla biz hukuku yok sayan bütün yaklaşımların sonuna kadar karşısındayız. Adalet herkes içindir, adalet mülkün temelidir. Bu duygu ve düşüncelerle basın toplantımıza katılımınızdan dolayı siz değerli basın mensuplarımıza ve ekranları başında bizleri takip eden aziz milletimize saygı ve selamlarımı arz ediyorum.”

Editör: Saadet Gündem